Konuşma kısımlarıyla gayet hoş bir hava yakalayan samimi bir şarkı
7 Eylül 2017 Perşembe
Valla nereden bulaştık bu işe bilmiyorum. Böyle aşk dediğin şey yanmaksa, ben kül olmuşum yani. Böyle bütün rüzgarları sırtıma almışım o güzel yüzlerinize, gülüşlerinize, ellerinize, böyle kadehlerinize dökülüyorum tek tek yani. Bazen, ben başından bellidir filmin sonu da lakin görmek, anlamak istemez işte insanoğlu. Böyle sonunu bildiğin halde, üstüne üstüne bilerek halde yani ha, her şeyi yaşamak istersin sonuna kadar, dibine kadar yani. O an geldiğinde farkına vardığın şey ya gerçekten aşktır ya da kendini gerçekten kandırdığın, sana iyi geldiğini hissettiğin sahte bir oyundur sadece aşk. Böyle yanmadan yani yıkılmadan, parçalanmadan da aşk dediğimiz mevzunun da bir anlamı hükmü de yoktur açıkçası. Böyle başına ne gelecekse onu yaşamaksa aşk işte oyunun sonu geldiğinde de yanan evi söndüren taraf olmadığında da geldiği gibi gider sonu arar böyle, kül olur. Ne bileyim bana gelince işte bense ne kadar yanarsak o kadar güzelleşiriz sanıyordum velhasıl mevzuyu da zaten biraz geç anlamışım rüzgara kapılmış ateşin hangi yöne savrulacağının da artık bir önemi yoktu yani güç, ateşte değildi artık. Böyle başkasını değilde en çok kendini kandırırmış insan, böyle inandığın bildiğin o bütün yalanlar seni büyütür, böyle bir çocuk olmaktan çıkartır, ezer, parçalar, çamurlaştırır ve bir süre sonra o inandığın yalanlar artık senin böyle gerçek doğruların olmaya başladığında kendini, bilincini, sadakatini böyle katil olmaya hazırsındır. Saf, gelişmemiş, bilinçsiz her türlü pisliğe yani malzeme olan böyle tek kullanımlık, malzeme olan böyle tek kullanımlık bir ürünsündür artık. Ne yaparsa yapsın işte insan böyle durup dururken hatırlıyor yani. Onu, son görüşüm üstünden böyle hayli zaman geçmişti. Ben de onu ilk kez böyle mahalleden çocuklar ile yazları yüzmeye gittiğimiz şehir kanalında görmüştüm. Böyle gazete kağıtlarından yaptığım gemileri kanalın sularında yüzdürürken arkamdan gelen sese irkildim böyle bir an "Beni birazcık sever misiniz?" dedi. Yüzüne baktım "Severim." dedim. "Size sarılabilir miyim?" dedi. "Evet." dedim. Böyle iki kolunu boynuma doladı. Ayakkabılarımı, çoraplarımı çıkardım o an, kanalın soğuk sularına ayaklarımı soktum. Böyle sırtıma ılık nefesi değdi onun. Böyle uzun, sıcak ve bir o kadar derindi yani. Böyle nefesi tenimi titretirken, iki göğsünün böyle sertleşmiş uçlarınıda göğsüme bastırıyordu. Göğüslerinden akan o ılık sütü içtikçe, erkekliğime uzanan o derin ve de o uzun yol yeni açmış bir bahar dalı gibi duruyordu karşımda. Ayaklarımın altındaki suların fokurdadığını hissediyordum o an. Kağıttan gemilerin böyle birer birer kanalın sularına gömülüyordu. O an böyle sırtından akan terine bulanırken güneşin önüne geçen bulutlardan yağmurlar dökülüyordu üstümüze. Böyle büyüyor, yeşeriyor, yeni açmış bir erik dalına dönüşüveriyordum o an. Böyle nasıl olduysa bir anda "Seni seviyorum" dedim. "Yanarsın" dedi bana. "Yanayım" dedim. "Seni ilk kez görüyorum buralarda" dedim. O da "Evet." dedi. "Beni sen yarattın" dedi "Beni sen büyüttün." O an adını sordum "Biricik" dedi. Böyle işte, geçen zaman günahları bölüştürüp herkesi kendi yolunda bir başına bırakırken, her şeye yeniden başlamak da işte bir an, bir an ister sadece. İşte bende nasıl olduysa o an ayağa kalktım yürüyüp bütün inanç ve cesaretimle yeniden mahalleye döndüm böyle şehir merkezine kurulan pazar sebebiyle pazar günleri Bilal Abi'nin kahvesinin önünde kalabalık doluydu yine. Mahalleli haftasonları burada buluşur böyle kahvenin önünde pazarda satacaklarıyla traktörün sırtına yüklenip hep birlikte şehir pazarına gidilirdi. O günde Mehmet'le böyle biraz paraya sıkışmışız Terzi Kamuran'ın don lastiklerini satacaktık pazarda Kamuran Hanım'dan malzemeleri aldık kahvenin önüne geldik o an. Bilal Abi de pazar günleri kahveyi kapatıp o da gelirdi bizimle pazara. Bir yandan böyle malzemeleri traktöre yüklüyoruz o an böyle pazarda kendisine şalgam böyle simit tablası açardı. Bilal Abi de yardım ettikten sonra bir an böyle nasıl olduysa fark ettim onu, onu gördüm yani uzun böyle buğday sarısı saçları, sırtına kadar uzanıyordu. Rüzgarın savurduğu patıskadan eteğini toplamaya çalışırken eteğin üstündeki çiçeklerini taa burnuma kadar geliyordu kokusu yani. Böyle göz göze geldik o an nasıl olduysa kafamı çevirdim yani. Böyle ürkeklikle korkaklık arası bir an tekrar baktım, bana bakıyordu, vallahi bakıyordu. Neyse bir yandan böyle Mehmet'in anasının gönderdiği 10 kavanoz turunç böyle çilek reçellerini de yükledikten sonra traktöre binip bütün mahalleli yola çıktık o gün. Kasabadan uzaklaşırken mahallenin o güzel kadınları, o güzel adamları bir türkü tutturmuş uzun kavak ağaçlarının arasından geçip şehre doğru yol almaya başlamıştık. bizde Mehmet ile arka kapağa yakın oturup bir yandan tütün sarıp cigara içiyorduk aklım da ondaydı yani. Beni izlediğini de görebiliyordum yol üstündeki böyle bütün çiçeklerin, portakal bahçelerinin, zeytin ağaçlarının kokusu saçlarına değip böyle yüzüme yüzüme vuruyordu yani. Nebiliyim yani sanki sadece bana kokuyormuş, onu sadece ben görebiliyormuşum gibiydi yani. Böyle iki dudağımın arasını okuduğumu farkettim o an "Ben, sana güzelim" diyordu yanlış gördüğümü düşündüm, tekrar aynı şekilde hareket edince dudakları, böyle şaşırdım bir an Asiye de o an bütün munzurluğuyla "Abi bu kızın gözü sende dikkat et ha" dedi. "Yok canım olur mu öyle şey?" dedim. Asiye yine tülbentiyle ağzını kapatıp böyle bir yandan kıkırdayarak omzuma vurdu "Vallahi abi" dedi. "O kız sana çok fena bakıyor" dedi. "Gözü sevmiştir kız" dedim. Neyse o an cesaret bulup Asiye'ye "Nereden gelmişler ki acaba bunlar?" dedim. "Muhacirlermiş abi" dedi. Böyle şaşırdım o an "Pazarda ne satacakmış acaba bunlar?" dedim. Asiye "Reçel" dedi. O an Mehmet önce Asiye'ye sonra anasının reçellerine daha sonra da bana döndü. Öyle şaşkın birbirimize baktık. Asiye Mehmet'e dönüp "Ben senin ananın reçellerini daha çok seviyorum Mehmet" dedi de Mehmet de diyemedi tabi o an. "Anam seni hiç sevemedi Asiye." diye. Neyse biz ufaktan böyle pazar alanına gelmişiz, traktör durdu o an böyle herkesin kurulacağı yer de belliydi zaten. Ben, Mehmet ile Bilal Abi tablalarımız bir yanaydı, muhacir kızıysa böyle anası ve küçük oğlan kardeşiyle yan yana Asiye de onun yanına kurulmuştu yani. Sabah erken saat Bilal Abi'den siftahı olsun diye simit aldık pazarın çaycısı Mahmut abiden de 3 demli çay alıp Mehmet'in anasının reçellerinden birini açıp kahvaltı yaptık. Bir yandan da bizde pazar böyle ayak uydurmak için tablaları açtık. Pazar böyle güneşin iyice belirmesiyle hareketlenmeye başlayınca pazar açanlarda, pazar açanlarda satışlara başladı. Böyle sakin beklerken bizim patiskalı güzelin küçük kardeşi "Bal gibi reçel bunlar bir yiyen bir daha yemek ister durup duru." deyince böyle bizim aklımız gitti o an "Durup duru" yani. Öğlen olmuş daha ne bir don lastiği ne bir reçel satabilmişiz. Böyle muhacirlerin anasının reçelleri birer birer satılırken Mehmet ile bende öyle bakakalmıştık. "Abi bu işte böyle olmaz çığırmamız lazım." dedi. "Neyi cığıracağız olum? dedim. Mehmet de daha önce pazara gelmiş buraların dilini az çok biliyordu yani "Suveriğin gülü emine teyzenin reçeli burada yiyin efendiler." diye böyle çığırdı. Mehmet o an o ara biz yine bir yüz yüze geldi bu iş nasıl olacak diye bakarken o ara biz yine Mehmet'le yüz yüze gelip bu iş nasıl olacak diye bakarken gün batımına yakın 3 kavanoz reçel iki metrede don lastiği satabilmiştik sadece. O ara nasıl olduysa böyle hava bozmaya başladı. Pazarı böyle bir ince rüzgar aldı ama o ince rüzgar böyle bir anda fırtınaya mı döndü artık böyle herkes bir telaş. Neyse o an işte herkes erkenden toplanmaya çalışırken muhacirlerin kızı da eteğini böyle kopan lastik ile uğraşıyordu Mehmet dedi "Abi dedi tam zamanı." dedi. "Neyin zamanı olum" dedim kulağıma fısıldadı "Çek bırak gevşemez don lastikleri bir milyon!" diye çığırırken buldum kendimi. Böyle bütün pazar döndü bana doğru baktı o an. Muhacir kızı o an eteğinin beline kadar böyle yani çekiştire çekiştire yanaşırken herkesin gözü döndü böyle. Uzun boyu tutuşan eteği, böyle rüzgarda savrulan saçlarıyla sallana sallana geldi yanaştı. O ince beline 1 metre lastik istedi benden. "Yeni yerleşmişsiniz mahallemize hoşgeldiniz." dedim. Adını sordum "Menekşe" dedi. Ben böyle güzel isim, böyle güzel menekşe görmemiştim hayatımda. Kaç mevsim geçti o an içimden de farkında bile değildim, Mehmet'in sesine irkildim. "Ben böyle güzellik görmedim yengemiz hoş gelmiş" dedi Mehmet. Pazarın orada yerinde buldum kendimi. Bizim Asiye de kıkırdayarak geliyordu böyle yine arkasından. Yine munzurluk peşindeydi o ara bir kağıt düştü yan cebinden Asiye'nin. Kağıdı böyle rüzgar savururken Mehmet yakaladı o an başındaki böyle yazıyı görünce de kağıdı açtı. "Sevgili Asiye çeşitli sıkıntılar içerisinde sana demek istediğim çok şey oldu vakitlice sana artık lüzumlu destek olamıyorum. Kendi başımın çaresine de bakamayacak haldeyim. Bilal Abi'nin kahvesinden eskisi kadar para alamıyorum artık. Halim perişan aklım, gönlüm sende ama senin gönlünün bende olmadığına bu deli aklım ermiş bulunmakta artık. Mehmet sana bağlanmış. Ben bunu gördüm. Artık kavuşamayacağımızı, seninde beni sevmediğini anlamış bulunmaktayım. Sana kavuşamadan gidiyorum. Sen bu yazdıklarımı okuduğun zaman ben çok uzakta olacağım Nisan 1996 İlyas Çınar." İlyas'ı kaybedeli 4 ay olmuştu. Mehmet'in gözünden böyle iki damla yaş döküldü pazarın orta yerine. Onu da rüzgar aldı 2 metre öteye savurdu ve yüzünü döndü Mehmet o an dudakları titriyordu. "İlyas'ı kim öldürdü abi?" dedi. "Biz mi, Asiye mi, yoksa hepimizi mi?" Yağmur fırtınaya bulandı o an. Traktöre doluşup aceleyle mahalleye dönüş yolunu tutarken, Menekşe'nin bakışları deldi içimi. Ne bileyim yani böyle farkına varmadan, ister istemez herkes birbirinin hayatına değebiliyordu ve ben bunu anlayabiliyordum. anlayamadığım tek şey vardı. Böyle içten bir bakışın, bir o kadar derin gülüşlerin ardında saklı iki uzak insan nasıl oluyor da yan yana gelebiliyordu? Yani bunu zaman mı gerçekleştiriyordu? Yoksa insanın o derin yalnız kalma kaygılarından dolayı yaşadığı boşlukları doldurmaca bir oyun muydu bu? Aşk mı iyi bir şey olup olmadığından emin değilim ama yine de imkanı olan delirsin.
Gelelim sana.. Hiç bu kadar susmak istememiştim. Bizim mevzular belliydi de kafamız karışıktı işte biraz . Kendi düşmanına kıyamadığın da dostuna hainlik üzerine konuşmaktan da caymalı insan demişti Sarı hatun. Yani san ki omuz omuza yürür uzun uzadıya böyle yollar da yan yana akar süzülür gider ya yani demem o ki oğlum Mehmet aynı otobüsteyiz belki ama yan yana koltuklarda da değiliz artık seninle . Niye be abi dedi. vay çok kar yağdı değil mi Mehmet dedim . ne oldu çok kar yağdıysa abi dedi. Bilal abi de çay dememişti kahvenin ortasında ki sobanın üzerine de astığı beyaz mendillerden sobanin kor ateşine sular damlıyordu. ateş ve su diyorum Mehmet sence hangisi daha güçlüdür ? Su abi dedi. neden dedim. ateşi dedi söndürür abi dedi . ya ateş çok büyükse Mehmet dedim . o zaman ateş çok güçlüdür abi dedi . peki sen hangisinin Mehmet ? durdu böyle kafasını çevirdi kahvenin böyle buğulanmış camının önünde elleri ceplerinde toplanan işçileri izliyorduk o gün kamyonlar birer birer gelip hepsini alıp uzaklara böyle çok uzaklara gidiyorlardı ne bileyim san ki dönmeyecekmiş gibiydi herkes dönmeyecekmiş gibi de terkediyordu herkes birer birer buraları.. yani herkes gitmek istiyordu lakin istedikleri yere varabiliyorlarmiydi insanlar ? ne bileyim bana gelince de bense izliyorum sadece kaldığım durduğum olduğum yerden yani. aklım ve bilincim böyle henüz buraları toptan terketmek için yeterince vazgeçme sebebim olmadığını diretiyordu bana ne bileyim herkes böyle çıkar yola da bedenini değil önce kendini yola çıkarmayı kalbini götürmeyi bilmeli insan. yani şu arada bir son yazıyorum kendime nasıl biteceğine karar veremiyorum sadece. yüzyıl sürüyor san ki o geceler . böyle uyku ile uyanıklık arasında yarım yamalak o korkunç düşüncelerimi toplamaya çalışırken farkındaydım da artık her şeyim gizli böyle derin büyük bi kaybetme korkusuyla uyanmasını bekliyordum . Her şeyi konuşacaktım . gecesinde sarhoş yatmışız böyle dünü unutkanligiyla böyle kan çanağı gözleriyle bana baktı tüm gücüyle avcundaki mektuba tutundu bakma dedi sana artık güvenemiyorum dedim.. endişeli ve ürkek çıplaklığını saklamaya çalışıyordu,dudağını ısırdı kırmızı rujunun izleriyle böyle dolu yatakta saçılmış böyle nar gibi paramparçaydik ikimiz de.. hata yaptın dedi. sen hata yapmıyorsun be biricik dedim suç benim bi kere affettim seni ve daha sonra her defasında affetmek zorunda kaldım .. Beni öper misin dedi. derin bir nefes aldım geçmiyor biricik artık öpünce de dedim.. sen böyle biri değildin dedi.. ne sandın güzelim beni bu hale getiren Senin gibi düşünmemi , senin gibi hareket etmeme neden olan sensin.. Seni sevemiyorum artık . yüzünü eğdi.. o gün evden birlikte çıkmışız peşimden geliyordu böyle yavaş yavaş sokağın sonuna saptım bir daha da o eve birlikte dönemedik. Bilal abi yeni demlediği çaydan koydu getirdi iki tane masaya . o günde Mehmet ile sözleşmişiz Mehmet e Asiye yi istemeye gidecektik o gün gecesine konuşmuş kahve de buluşacaktik köseli ayakkabılarını yeni boyadıgı belliydi böyle çiçeğine kurdele bağlamış tatlıcı hacı remzinin pastanesinden asiye nin en sevdiği tatlıyı alıp gelmişti Mehmet . abi dedi ne oldu dedi. böyle yutkunum kim oğlum senin düşmanın Bir düşün bakalım dedim anam dedi asiye yi bir türlü sevemedi dedi. İnsan anasına düşman olur mu lan dedim hiç. ateş dedi abi yüzüne döndüm buldum su dedi. durdu düşündü kim abi dedi benim düşmanım varsa bilelim ona göre şeklimizi belliyelim dedi Mehmet . ateş de su da sensin oğlum Mehmet sen kendine düşmansın.. yüreğini,aklını kaptırmışsın deli bir rüzgara.. hangi yana savruldugunun farkında değilsin.. senin ki sevda değil oğlum çaresizlik.. kendi kişiliğine olanca diretmislikte böyle mahalle de orada burada sahip olamadıklarınla, gördüklerinle,karşılaştırmayi bırak artık.. böyle mahallenin havalısı asiye için takmışsın ince bir kravat çekmişsin köseleleri üzerine iyi oturmamış bir gömlek giyip çıkmışsın anacığının sıcacık evinden çıkıp bana anamdir diyorsun düşmanım. boynunu eğdi ve elleri titriyordu , çayını yudumladı durup dururken böyle bazen insan hatırlar ya hani boyle unutmak ister ama yine de hatırlar İlyas da öyleydi yani gidecek yeri olmayan yolu uzun kederi de derin olurmuş bizim İlyas da o gün sabah kahveyi açtıktan sonra dellenmis gideceğim diye tutturmuş Bilal abi de ikna edememiş İlyas ı yazahaneden biletini almış valinizinide sokağın ortasına fırlatıp s*kt*r ol git demiş İlyas a bizim ki iyice dellenip yağan karın altında it gibi titreyerek böyle kaç saat beklemiş öyle.. kahvenin karşısındaki kendisini alacak otobüsü beklerken direğe asılı bir kayıp köpek ilanı görmüş İlyas.. Terzi Kamuran in şeker adında ki köpeğini bulana bilmem kaç para ödül varmış ödül yazısını görünce İlyas çıldırmış böyle aklı yer gök arasında gidip gelmiş küçücük bir çocuğa dönüvermiş İlyas valizi olduğu yere bırakmış terzi Kamuran in köpeğinin peşine düşmüş... tanıyordu da zaten İlyas şeker i.. Daha önceleri Kamuran Şeker ı gezdirmesi için İlyas a para verirmiş mahalleyi dört dönüp bulmayinca umudunu kesmiş bizim ki yorulmuş valizinin başına dönmüş valizin arkasına bir an da beliren şeker ı farkedince böyle uzanıp yakalamak istemiş böyle tam atlayacak,yakalayacakken kahveye doğru kacirvermis şeker . İlyas da peşinden böyle can havliyle adımını attığı an bir şey carpivermis İlyas a , yere devrilmiş bizim koca İlyas . Bilal abi yakalamış şekeri Terzi Kamuran böyle mahalleliyi toplamış şekerin başına şekerin bulunmasına sevinirken bizim İlyas da asfalt üzerinde yatıyormus öyle yalnız öyle sakin öyle titriyormus İlyas . bakışları böyle göğü deliyormus san ki İlyas in.. Derin,uzun bir o kadar da sonsuz bir uykuya dalmış İlyas . Bilal abi gitmiş gazete kağıtlarıyla örtmüş İlyas in üstünü sonradan da öğrendik işte Bilal abiden meğer bizim İlyas a beklediği otobüs çarpmış.. Ya ne bileyim işte öyle her şey Herhangi bir zaman diliminde , herhangi bir kelime ile anlatabilmek her zaman için mümkün olmuyor yani kelime kullanmak böyle insanlığın en büyük zaafı olduğu gibi kelime kullanmadan da kendini anlatabilmek başka bir çaresi yolu yok insanın.. Mehmet de durumun farkındaydı ne demek istediğiminde.. asiye seni sevmiyor oğlum dedim.. seviyordur be abi dedi.. asiye seni istemiyor oğlum dedim... istiyordur be abi dedi.. sevmiyor da istemiyor da mehmet dedim böyle sandalyeyi tüm öfkesi ile ittirip ayağa kalktı asiye beni seviyordur da istiyordur da abi diye bağırdı .. sesi titriyordu sustu bütün şehir,bütün kahve , herkes.. böyle derin bir sessizlik oldu. kahvenin ortasında ki o sobanın üstüne damlayan sulardan çınlayan her ses yarası basvermis Mehmet in ciğerini sızlatıyordu.. kor ateşe düşen bir vücut gibiydi damlalar.. lan oğlum sevse seni kına gecesine 9 elbise mi isterdi bu kız dedim... acı bir gülümseme belirdi yüzünde, kolumu açtım böyle sarıldı.. böyle içten yani.. dışarı çıktık.. o kadar uzun sürdü ki kış artık böyle hava buz kesmişti.. it gibi titriyorduk.. hacı Remziye gittik Mehmet in aldığı tatlıyı geri verdik aldığımız para ile de bir paket cigara bir de hayalini kurduğumuz lahmacun fırını içinde bir piyango bileti aldık.. Mehmet dedi ordan bakarsın bize çıkar abi dedi o zaman açar mıyız lahmacun fırınını.. açarız be oğlum dedim tabi.. hem de 5 tabela üzerine siverekli Mehmet in lahmacun fırınını bile yazarız dedim.. Ya ne bileyim işte böyle acılar alisilamayacaginin fikrinde duruşunda yürüyüşünde bir şeyleri değiştirmesi gerektiğinin farkındaydı artık mehmet de için için hissettiği gizli acı böyle bir yığın düşüncenin arasında pisliğin hayatın tam ortasında orta yerinde yani.. nasıl yapacaktı ? nasıl öğrenecekti bunu Mehmet ? mecbur yani düşe,kalka,ezilerek, korkarak ama asla vazgecmeyerek.. çiçekler mi ? anasına götürdü Mehmet.
19 Aralık 2016 Pazartesi
Keşke hiç beraber olmasaydık desem
O güzel günlere yazık olacak.
İyi ki yaşandı desem
Bu acıları nereye sığdıracağız?
O şarkı çalınca kilometrelerce uzağa, ona gidiyor musun? Bir şarkı işte, altı üstü bir şarkı, insanı ne kadar yaralayabilir? Tahmin edilemeyecek kadar, ve tahammül edilemeyecek kadar. Ruhunda depremler yaşanıyor o an. Bir kez daha kendi hikayene bakıp "Nerden nereye..." diyorsun. Sonra kendi içine dönüp "Ne zaman dinecek bu acı? Ve sen ne zaman içimden gideceksin?" diye soruyorsun kendi kendine, tekrar tekrar soruyorsun. Geceler geçiyor, günler bitiyor ama bu soru cevabını bulmuyor. Bu acı dinmiyor.
"Unuttum diyeceksin, aklıma gelmiyor diyeceksin. Unutamadığını senden başkası bilmeyecek, aklına gelmeyi bırak, aklından çıkmadığı zamanlar da unutmayacaksın."
Bazı acılar içimizde kaldı, yandı da kül olmadı. Her defasında yeniden yandı o ateş, canımızdan can aldı ama yine de yetmedi. Hayat işte. Önce sevdiklerimiz gidiyor mesela. Önce sevdiklerimiz kırıyor. Ne kadar değer veriyorsak işte tam o kadar kırılıyoruz. Başımıza ne geliyorsa çok sevmekten geliyor zaten. Biz bu acılara alışık insanlarız. Seviyoruzdur belki de böyle olmasını. Her defasında aynı şeylerin olmasınının başka açıklaması olamaz herhalde.
Çekip gitmek kolaydı, sen kolay olanı tercih ettin. Kalıp savaşmak bana düştü. Ben seni unuturum unutmasına da senden bana kalan son şey bu acı, bunu da unutursam elimde birşey kalmaz ki.
Birşeyler için çabalamak istemiyorsun artık, hevesin kırılıyor. Ne kadar çabalarsan o kadar olmuyor ya, işte orda durup düşünüyorsun. Neden?
Verilebilecek bir kalbim vardı, onu da sana verdim ama olmadı işte.Kalbimi beğenmedin galiba. Bazı şeyler olmamaya meyilli işte. Senin beni sevmemen gibi.
16 Aralık 2016 Cuma
Bu gün hava soğuktu. Soğuk olduğu zaman ilk seni düşünüyorum.
Bilmiyorum, belki de beni üzerimdeki mont`tan daha çok ısıttığn için böyle düşünüyorumdur.
Seni düşünmek, sobaya odun atmak gibi bir şey bende.
Birisine sarılmaktan bile çok ısınacak kadar sevmek istiyorum demiştim seni tanımadan önce.
Ve seni tanıdığımdan daha çok seviyorum, buna emin olabilirsin.
Bilmiyorum, belki de beni üzerimdeki mont`tan daha çok ısıttığn için böyle düşünüyorumdur.
Seni düşünmek, sobaya odun atmak gibi bir şey bende.
Birisine sarılmaktan bile çok ısınacak kadar sevmek istiyorum demiştim seni tanımadan önce.
Ve seni tanıdığımdan daha çok seviyorum, buna emin olabilirsin.
15 Aralık 2016 Perşembe
Biliyor musun, sorun şu ki sen beni sevmeyi bıraktığın zaman başladım ben seni sevmeye.
Ben elimi cebime soktuğum zamanlarda, sen elini cebinden çıkarıyordun.
Çok geç farkına vardım ben tarafa baktığının. Ben sana gülüşünün yaralı olduğu zaman aşık oldum. Sen içten gülmeye başldığın zamanlarda, ben hala eski durakta bekliyordum.
Ben sana misafir geldiğimde, sen toparlanıp gitmeye hazırlanıyordun.
Keşke kapıyı arkadan kapatmasaydın. Benim yükseklik korkum var.
Şimdi sana pencereden bakıyorum.
Pencereden bakan adamlar hep orda da kalır.
Odanın penceresinde yaşıyorum ben.
Ben elimi cebime soktuğum zamanlarda, sen elini cebinden çıkarıyordun.
Çok geç farkına vardım ben tarafa baktığının. Ben sana gülüşünün yaralı olduğu zaman aşık oldum. Sen içten gülmeye başldığın zamanlarda, ben hala eski durakta bekliyordum.
Ben sana misafir geldiğimde, sen toparlanıp gitmeye hazırlanıyordun.
Keşke kapıyı arkadan kapatmasaydın. Benim yükseklik korkum var.
Şimdi sana pencereden bakıyorum.
Pencereden bakan adamlar hep orda da kalır.
Odanın penceresinde yaşıyorum ben.
Hayatla ilişkim son zamanlarda “nasılsın? iyi. sen?"den ibaret. İnsanlarla konuşmayı özledim. Adamakıllı yazmayı özledim. Kötü olan bir şey yok ama, iyi diye nitelendire bileceğim de çok az şey var. Grinin bir sıyahımsı herhangi bir tonundayım. Arkadaş çevrem feci şekilde daraldı. Kendimi çok bilindik eski kitaplar gibi hiss ediyorum. Her kesin bildiği, birbirine tavsiye ettiği, kütüphanesinde bulundurduğu ama çok az kişinin okuduğu kitaplar gibi. Bir kenarda dursun, okurum bir ara kitapları. Baş köşe kitapları. Sayfalarından naftalin kokusu gelen çok bilindik kitaplar. Selam nasılsın yakınlığı. Üçüncü cümlesi bir türlü kurulamayan ilişkiler.
İçimde anlamsız bir sıkıntı ve özlem var. Her kese ve her şeye karşı.
9 Aralık 2016 Cuma
Son Dönemde İsimleri Kadar Şarkılarıyla da Dikkat Çeken 10 Marjinal Grup
1. Yüzyüzeyken Konuşuruz

2011 yılının mayıs ayında kurulan Yüzyüzeyken Konuşuruz başta sadece genç bir şarkı yazarının video kamerayla kaydedip yayınladığı şarkılarından oluşan bir projeydi. Sonrasında insanların yayınlanmış olan şarkılara yoğun ilgi göstermesi, projenin internette oldukça yüksek bir şekilde ses getirmesinin ardından Kaan Boşnak, grubun elektro gitaristi Engin Sevik ile beraber güç birleştirme kararı aldı. Kemik kadrosu Kaan Boşnak ve Engin Sevik'ten oluşan Yüzyüzeyken Konuşuruz'un orkestrasında üç yıllık sahne süreçlerinde birçok isim yer aldı.
2013 Eylül'ünde Fono Müzik'ten yayınladıkları Evdekilere Selam albümü ile yayınlanmış eski şarkıları yeniden düzenleyerek dinleyicilerine sundular.
Yüzyüzeyken Konuşuruz, metropolün içinde sıkışmış; kayıp bir jenarasyon olma tehlikesinin eşiğinde büyümüş iki genç insanın anlattığı hikayelerden oluşan şehirli bir lirik müzik grubu. Yaptıkları müziği en genel bakışla indie-folk olarak isimlendiriyorlar. Yüzyüzeyken Konuşuruz gitar ve vokalde Kaan Boşnak, elektrik gitarda Engin Sevik, bas gitarda Burak Güngörmüş ve davulda Can Kalyoncu'dan oluşan kadrosuyla konserler vermekte.
Yüzyüzeyken Konuşuruz, metropolün içinde sıkışmış; kayıp bir jenarasyon olma tehlikesinin eşiğinde büyümüş iki genç insanın anlattığı hikayelerden oluşan şehirli bir lirik müzik grubu. Yaptıkları müziği en genel bakışla indie-folk olarak isimlendiriyorlar. Yüzyüzeyken Konuşuruz gitar ve vokalde Kaan Boşnak, elektrik gitarda Engin Sevik, bas gitarda Burak Güngörmüş ve davulda Can Kalyoncu'dan oluşan kadrosuyla konserler vermekte.
Yüzyüzeyken Konuşuruz - Ateş Edecek Misin
"Asla bitmesi istenmeyen şarkılar" listeme paldır küldür ilk sıradan girmiş pamuk şarkı. "Beni bu kentte tutan boğazı değil, geçmişimdir." dediği saniye düştüm ağına. Tatlı tatlı içimize işlesin diye yapılmış sanki. Böyle güzel şarkı yazan kafalara çıkartıyorum şapkamı.
Yüzyüzeyken Konuşuruz - Bir Sinema Filmine Bilet Almışım
"Birkaçımız öldü ama heyecan var hala"
2. Son Feci Bisiklet

Son Feci Bisiklet, 2011 yazında Arda Kemirgent (vokal, gitar) ve Can Sürmen (davul) tarafından Ankara'da kuruldu. Sanılanın aksine bisiklet sporuyla bir ilgisi bulunmayan ikili, grubun ilk 6 şarkısını kaydedip Son Feci EP adı altında dinleyiciye sundu.
Şarkılara gösterilen ilgiden hoşnut olan ikili, gruba Efe Güner (bas gitar) ve Erkin Sağsen'i (gitar) katıp ilk konserini Ankara'nın Manhattan'ında verdi. Aynı dönemde Babajim Stüdyosu'nun düzenlediği 2. Be the Band yarışmasında ilk 10 grup arasına girmeyi başaran ve Roxy Müzik Ödüllerinde finale kalan Son Feci Bisiklet; 2012'yi beste çalışmaları ve çeşitli konserlerle süsledi.
Bu dönemde grupta bir oyuncu değişikliğine gidildi ve bas gitara Efe Güner'in yerine Ozan Özgül geldi. Bu değişiklikten sonra 2 yeni single çıkaran grup, son olarak Bu Kız isimli single’ını yayınladı ve konser trafiğini yoğunlaştırdı.
Son Feci Bisiklet - Bikinisinde Astronomi
"Sadece isminden dolayı orijinal olmak adına yapılmış saçma sapan bir şarkı zannettiğim, dinledikten sonra aylardır loop manyağı olmamış bünyeme ilaç gibi gelen şarkı. İşimden gücümden oldum resmen. Abartısız şairane sözler, sade müzik. İşte böyle şeylere aç ruhumuz, kulaklarımız."
Son Feci Bisiklet - Uzaydan Geldiğine Göre Yorgun Olmalısın
Son Feci Bisiklet'in "kozmik şarkı" merakının tezahürü olan bir başka şarkı
3. Kaç Canım Kalmış

Vokal, gitar: Yiğitcan Önal
Gitar, geri vokal: Emre Perihan
Bas gitar: Cengiz Zeydan
Davul: Çağdaş Topal'dan oluşan grup 2012 yılında kurulmuştur.
Gitar, geri vokal: Emre Perihan
Bas gitar: Cengiz Zeydan
Davul: Çağdaş Topal'dan oluşan grup 2012 yılında kurulmuştur.
Kaç Canım Kalmış - Kafamı Hissetmiyorum
Bu şarkı özellikle bu vize döneminde duygularınıza tercüman olabilir
Kaç Canım Kalmış - Doymadınız
"Gezmelere doymadınız
Yağlamaya doymadınız
Like'lamaya doymadınız
Çağırdım da duymadınız"
4. Sekerse Tehlike

Ne Sekerse Tehlike ?
Şarkılarıyla yaratmak / uyarmak / uyandırmak istediği duyarlılık dinleyende karşılık bulur ve teoriden pratiğe sekerse egemenler için, sekmezse tüketici özne haline gelen dostlar için.
Şarkılarıyla yaratmak / uyarmak / uyandırmak istediği duyarlılık dinleyende karşılık bulur ve teoriden pratiğe sekerse egemenler için, sekmezse tüketici özne haline gelen dostlar için.
Neden Sekerse Tehlike ?
Çünkü dayatılan ve diretilen; tüketim endeksli, apolitize , çevre düşmanı, şiddet fetişisti postmodern yaşama karşı duyulan iç bulantısını gidermek için , derdini anlatmak ve bu anlatının karşılığını bulmak bir olasılıkdır.
Çünkü dayatılan ve diretilen; tüketim endeksli, apolitize , çevre düşmanı, şiddet fetişisti postmodern yaşama karşı duyulan iç bulantısını gidermek için , derdini anlatmak ve bu anlatının karşılığını bulmak bir olasılıkdır.
Ne ile Sekerse Tehlike ?
Şarkılarını dinleyen ve o şarkılarda kendinden bir şeyler bulan insanlarla.
Şarkılarını dinleyen ve o şarkılarda kendinden bir şeyler bulan insanlarla.
Nasıl Sekerse Tehlike ?
Sadece dinleyerek değil eyleyerek.İnandığını teoriden pratiğe geçirerek, rahatsızlık duyduğunu değiştirmek için birlikte hareket ederek, farklıları ve ötekileri anlamaya çalışarak.
Sadece dinleyerek değil eyleyerek.İnandığını teoriden pratiğe geçirerek, rahatsızlık duyduğunu değiştirmek için birlikte hareket ederek, farklıları ve ötekileri anlamaya çalışarak.
Nerede Sekerse Tehlike ?
Sokakta , evinde , arabanda
Sokakta , evinde , arabanda
Sekmezse ?
Sekecek , sekmeli , sekene kadar , seke seke !
Sekecek , sekmeli , sekene kadar , seke seke !
Kim Sekerse Tehlike ?
Kadıköy'lü müzik grubu
-Yasin Parlak ( Vokal )
-Evren Güner ( Vokal & Ritim Gitar )
-Onur Yıldırım ( Klavye )
-Berk Evren ( Bas Gitar )
-Ulaş Şenyurt ( Solo Gitar )
-Gökhan İvgen ( Davul )
-Evren Güner ( Vokal & Ritim Gitar )
-Onur Yıldırım ( Klavye )
-Berk Evren ( Bas Gitar )
-Ulaş Şenyurt ( Solo Gitar )
-Gökhan İvgen ( Davul )
Sekerse Tehlike - Hauva
Sekerse Tehlike - N'oluyo
5. Yok Öyle Kararlı Şeyler

"Mütevazi rock yapıyoruz ama tam tersi de olabilir..." mottosu ile şarkı çizip resim çalan bir topluluk... diye kendilerini tanımlayan grup
Yok Öyle Kararlı Şeyler - Nefret Söylemi
Yok Öyle Kararlı Şeyler grubunun klip çektiği ilk şarkı
Yok Öyle Kararlı Şeyler - Geçen Yine Oturuyoruz
6. Adamlar

Adamlar, Tolga Akdoğan, Burak Güngörmüş, Gürhan Öğütücü, Burak Irmak ve Berkan Tilavel’den oluşuyor. Yola Halimden Konan Anlar ile çıkan Tolga Akdoğan artık yeni bir isim ve müzikal yaklaşımla, kendi bestelerini halka arz ediyor. “Eski Dostum Tankla Gelmiş” isimli debut albümünü People Make Music etiketiyle yayımlayan grup, ilk tekli olarak “Bi Öyle Bi Böyle” isimli şarkısını servis etmişti
Adamlar - İnsanın Düştüğü Durumlar
"Dinlemelere doyulamayan adamlar şarkılarındandır. Her dinlediğimde aklıma From Dusk Till Dawn filmindeki bar sahnesinde çalan şarkı geliyor. Evet, Salma Hayek'in yılanla çılgın attığı sahne. Sanırım aynı akor trafiğinde. Akustik gitarın çalınış şekli (tekniğin adını bilmiyorum. Böyle hafiften telleri kapatarak, mute olabilir adı) ile de alakalı olabilir. Nakaratta falsetto (yaralı derken) tam olmuyor sanki. Neyse, her türlü mis gibi şarkı. Dinleyin, dinlettirin."
Adamlar - Kendini Karıştıran Adam
"Adamlar yapmış" dedirten son derece samimi ve sıradışı bir şarkı
7. Büyük Ev Ablukada

Büyük Ev Ablukada, 2008 yılında İstanbul'da kurulan bir müzik grubudur. Afordisman Salihins ve Canavar Banavar ile başlayan grup daha sonra 'Full Faça' olarak nitelendirilen elektrikli haline gelmiştir. Büyük Ev Ablukada kendi şarkıları ve verdikleri konserlerle, internette paylaştıkları konser kayıtları ile kısa sürede tanınır hale gelmiştir. İlk olarak Ay Şuram Ağrıyo adlı bir konser kaydı ve Olmadı Kaçarız adında bir albüm paylaşan grubun üyeleri konserlerde kendi isimleri yerine takma isimler kullanmaktadır.
Büyük Ev Ablukada - Tayyar Ahmet'in Sonsuz Sayılı Günleri
"İlk dinlediğimde Büyük Ev Ablukada'nın iş olsun diye yaptığı bir şarkı gibi gelmişti, miksajına özenilmemişti falan. Sonra bir gün bir baktım bu adamların neredeyse yalnızca bu şarkısını dinler olmuşum. Böyle de bir şey."
Büyük Ev Ablukada - Çıldırmıcam
"Acil durumlarda imdada yetişen 1 dakika 56 saniyelik bir antidepresan. Çok kısa olduğu için insanın 85 kere dinleyesi geliyor. Biz arsızlar için uzun versiyonunu talep ediyorum. Teşekkürler."
8. Seni Görmem İmkansız

Kendilerini "İsmini, seksenli yılların modifiye türk sanat müziği şarkısı 'imkansız'dan alan grup 2009 yılı son yazında kuruldu. Şarkılarını "olması mümkün olmayan her şey"e ithaf eden grubu synthesizer kaynaklı davullarda, sayıklamayı andıran vokallerde, karnaval klavye tonlarında ve aniden beliren tüm seslerde arayınız." şeklinde anlatmışlar
Seni Görmem İmkansız - Çürük Oda
Dinlerken odanız çürür, içinde ses kalmaz. bütün sesler içinize kaçar. Otomatik bir silahla dışarı çıkıp önünüze geleni vurmak ve sonra odaya geri dönüp, bir patlıcan dolması eşliğinde kendilerini yeniden dinlemek istersiniz.
Seni Görmem İmkansız - Çok Mutlusun
Sevgiliyi meyhanede başka bir kadınla görmekten beter eden bir şey. Hem çok rahatsız edici, hem de bi değişik güzel, kısacık; iyi ki kısacık. Az daha uzun olsa... A Clockwork Orange'ın müziğinden hallice; fena...
9. Açık Seçik Aşk Bandosu

Facebook gruplarında kendilerini kısa açıklamarında "Hem Açık Hem Seçik Aşkın Bandosu" uzun açıklamalarında ise "Epey bir Açık Hem de Seçik bir Aşkın Bandosu" olarak tanıtmışlardır
Açık Seçik Aşk Bandosu - Popon Hep Pipimde Dursun
Sevdiği kızdan enteresan isteklerde bulunan bir adamın hikayesi
Açık Seçik Aşk Bandosu - Irıspıya Bile Gittim
10. Hacı Bi Saniye

Hacı Bi Saniye; hissiyat posasını yazarak,çizerek,çalıp söyleyerek değerlendirmeye çalışan insanların soluklandığı bir gölgedir. Öylesine bir gölge ki o gölgede hissiyat pis eser, gönül caddeleri ceryan yapar. Birileri dinlerse müzisyen, birileri okursa yazar, birileri bakarsa çizer olur şu deli yüreğim!
Hacı Bi Saniye - Samsunlu Değilim
Vurucu girişiyle insanı hüzünlere gark eden bir şarkı. ''Neden seninle samsunda elele dolaşmadık ki? '' diye devam ederken itiraflar geliyor. Hepimizin itiraf etmekte zorlandığı şey: ''Ben aslında samsunlu değilim...''
Hacı Bi Saniye - Burdurlular
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)